Hukukumuzda “iş bırakma eylemi”kanunlarda tanımlanmamış olmakla birlikte ekonomik sosyal haklar ve özlük haklarının savunulması ve geliştirilmesi talepleriyle yapılan “iş bırakma eylemleri”yargısal kararlarda tanınmakta ve hukuken himaye görmektedir.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun yaklaşımı
Nitekim, güncelliğini koruması nedeniyle,Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 2013/4031 E. sayılı kararı bu hususta emsal bir nitelik taşımaktadır.
Bu kararda, kamu görevlisinin, üyesi olduğu sendikanın aldığı bir karar sonucunda göreve gelmeme eylemine katılmasının, özürsüz olarak göreve gelmeme fiili kapsamında değerlendirilemeyeceğine ve sendikal faaliyet kapsamında bir fiil olarak kabulünün gerekeceğine hükmedilmiş ve bu eylem sebebiyle kamu görevlisine disiplin cezası verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur. Bu kararda kamu görevlisi bir gün süreyle iş bırakma eylemine iştirak etmiştir.
Anayasa Mahkemesinin yaklaşımı
Keza bu konuda Anayasa Mahkemesi de emsal nitelikli kararlar vermiştir. Anayasa Mahkemesi’nin BN. 2013/8463, BN. 2013/8516, BN. 2013/8517 sayılı kararlarında bu kez iki gün süreyle iş bırakma eyleminin hukuksallığı yönünde hükümkurulmuştur. Anılan kararlarda, ilk derece mahkemesinin kamu görevlisi öğretmenin iki gün süreyle kesintisiz işe gitmemesinin kamu hizmetinin devamlılığı ve sürekliliği ilkelerine aykırılık teşkil ettiği, bu süre zarfında öğrencilerin temel hak ve hürriyetleri arasında yer alan eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakıldıkları yönündeki gerekçesi ile kamu görevlilerine disiplin cezası verilmesine ilişkin kararı ve ceza işleminin kendisi; sendika hakkına müdahale olarak nitelendirilmiş ve bu işlem ve kararlaAnayasanın 51 inci maddesindeki sendika hakkınınihlal edildiği yönünde hüküm kurulmuştur.
Yüksek Mahkemeler İçtihatlarındahem bir günlük hem de iki günlük iş bırakma eylemlerine iştirak edilmesi hukuken himaye edilen bir hak olarak kabul görmüştür.
Yukarıda da ifade edildiği gibi hukukumuzda sendika hakkının kullanılması çerçevesinde yapılan iş bırakma eylemleri bir kanun hükmünde gösterilmemiş, fiili durumla kazanılmış ve hem Danıştay hem de Anayasa Mahkemesi kararları ile de tanınarak hukuki himayeye kavuşmuştur.
Sürecin yargısal kararlarda gelişimi
Esasen bu durum mücadele ile kazanılmış bir haktır. Sonuçta hukukun sınırları zorlanmış ve eylemler önce meşruiyetini giderek haklılığını kabul ettirmiştir.
Öyle ki Yargıtay 1990’lı yıllarda toplu viziteye çıkmayı dahi hukuksuz saymaktaydı. Nitekim Yargıtay 9 uncu Hukuk Dairesi bir kararında bu eylem işçilerinsosyal haklarının ödenmemesi nedenine dayanmış olsa bile yasaya aykırı direniş sayılmıştır (E. 1994/1728).
Yine Danıştay 11 inci Dairesi 2005 yılında sözleşmeli personel olarak görev yapan personelin 1995 yılında yapılan bir günlük iş bırakma eylemine katılması nedeniyle yaptırılan soruşturma sonucunda kınama cezası ile cezalandırılmasını hukuka uygun saymıştır (E. 2002/871).
Ancak aynı Danıştay 2013 yılında artık sendikal mücadele kapsamında iş bırakmayı bir sendika hakkı olarak kabul etmiştir.
Yargısal kararlarda getirilmiş bir süre sınırı mevcut değildir
Daha önce de ifade edildiği gibi iş bırakma eylemi konusunda yasal bir düzenleme mevcut değildir. Hukuksallığının zemini bu konuda verilmiş yüksek yargı kararlarıdır. Ancak iş bırakma eylemlerinin süresi konusunda yargı mercilerince bir sınır veya ölçü gösterilmemiştir. Başlangıçta toplu vizite eylemi dahi disiplin cezası ile karşılaşırken günümüzde Anayasa Mahkemesi iki gün süreyle iş bırakmayı sendika hakkı kapsamında görerek hukuka uygun saymıştır.
Esasen bu sınırı, ileri sürülen talebin haklılığına ilişkin yaygın inanç ve bunun kamu vicdanındaki meşruiyeti belirleyecektir. Aile hekimliği çalışanlarının yüksek oranlı bir katılımla mesai dışı göreve gitmeme eylemi bu meşruiyetin varlığının en önemli delilidir.
Diğer yandan iş bırakma eylemi hukuk düzleminde bir hak arama mücadelesi olduğu kadar aynı zamanda fiilen de bir işe gitmeme halini meydana getirir. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca sendikal hak kapsamında yapılan iş bırakma eylemine iştirak edilmesi disiplin hukuku anlamında bir işe gelmeme hali olarak değerlendirilemez ise de yine de aile hekimliği uygulamasında işe gelmemenin sonuçlarının ortaya konulması gerekebilir.
Yönetmelikteki düzenlemeler
Aile Hekimliği Ödeme ve Sözleşme Yönetmeliğinin sözleşmenin yetkili merci tarafından sona erdirilmesi başlıklı 13 üncü maddenin birinci fıkrasında,sözleşmeyle çalıştırılan aile hekimi ve aile hekimliği çalışanının sözleşmesinin, vali tarafından herhangi bir ihbar veya ikaza gerek duyulmadan sona erdirileceği haller gösterilmiştir. Bu haller arasında mücbir sebepler hariç, özürsüz ve kesintisiz olarak on gün görev başında bulunulmaması da sayılmıştır.
Dikkat edilirse burada ihbar veya ikaza gerek duyulmadan Valiye sözleşmenin feshi yetkisini veren sebep kesintisizon gün görev başında bulunulmaması halidir. Bu bakımdan dört gün süreyle göreve gelmeme eylemi bu hüküm kapsamda değerlendirelemez.
Aile Hekimliği Ödeme ve Sözleşme Yönetmeliğininsözleşmenin ihtaren sona erdirilmesi başlıklı 14 üncü maddesinde, sözleşmeli aile hekimlerine ve aile hekimliği çalışanlarınınYönetmelik Ek (2)’de yer alan fiilleri işlemesi halinde belli ihtar puanı ile cezalandırılması öngörülmüştür. Buna göre, bir gün işe izinsiz gelmeme için 10 ihtar puanı, mesai dışı nöbete gelmeme için ise 20 ihtar puanı verilmesi kuralı sevk edilmiştir. Bu kurala göre çarşamba, perşembe, cuma ve cumartesi günlerini kapsar şekilde 4 günlük eyleme katılan bir kişi 50 ceza puanı alacaktır. Bir sözleşme dönemi içinde, verilen ihtar puanlarının yüz puana ulaşması hâlinde sözleşme vali tarafından sona erdirilmektedir.
Ancak bu kurallar bir özlük hakkı mücadelesi için uygulanabilir mahiyette değildir. Zira hem Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun hem de Anayasa Mahkemesinin kararlarında sırasıyla bir ve iki gün süreyle iş gelmeme disiplin hukuku çerçevesinde bir eylem olarak nitelendirilmemiş, aksine sendikal hak kapsamında değerlendirilmiştir.
Sonuç
Bu bakımdan sendikanın kararı ile dört gün işe gelmeme eylemi alelade bir işe gelmeme durumu olarakdeğil, özlük hakkı talebinin kabulüne ilişkin meşru bir amacın gerçekleşmesini hedefleyen hak mücadelesi olarak nitelendirilmelidir. Bu yönüyle ile de Aile Hekimliği Ödeme ve Sözleşme Yönetmeliğinin ihtar ceza puanı hükümlerine göre değil Anayasa ve Uluslararası Sözleşmelerde tanınan temel haklara ve bunu esas alan yargısal içtihatlara göre işlem görmelidir.